T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
VAN / ERCİŞ - Zikri Sinoğlu Mesleki Eğitim Merkezi

Ahilik Nedir ?

Ahilik, sanat, ticaret ve mesleğin, olgun kişilik, ahlak ve doğruluğun iç içe girmiş bir alaşımıdır. Ahi diye anılan kişi kesin olarak bir sanat, ticaret ya da meslek sahibidir. O bununla birlikte olgun, ahlaklı, merhametli, iyi­liksever ve her işinde, her davranışında dürüst ve güvenilir bir kişidir.

Ahlakla sanatı ve onun kollarını, dallarını yoğurarak kişinin ruhunda, etinde kemiğinde özümlemiş bir kurumdur ahilik.

ahiliğin belirgin niteliği, ahi adıyla anı­lan kişinin, sanat, ticaret ya da bir meslek koluyla uğraşmakta bu­lunmasıdır. Bununla birlikte ahi, sanat ve meslek yollarını öğrenirken, sa­natın incelikleri, ahlakî nitelikleri de aynı zamanda öğreniliyordu.

Ahilerde bu çifte nitelik nasıl öğreniliyordu? Bunlar sanata ve mesleğe çok küçük yaşta başlarlardı. Ahilik yoluna girenlerde ilk basamak, "ya­maklık" idi. Bundan sonra çıraklık, onun ardından kalfalık, kalfalığın üstü de ustalıktı.

Bu basamakların birinden ötekine geçiş süresi fütüvvetnamelere göre 1000 gün yaklaşık üç yıla yakın bir aradır; ama yamaklıktan çıraklığa, iki yılda geçilebilirdi. Çıraklıkla kalfalık, kalfalıkla ustalık arası, sanatına ve mesleğine göre üç yılı da aşabiliyordu.

Dükkânda, tezgahta geçirilen bu sürelerin türlü basamaklarındaki genç, kendi ustasından yaşam ve ahlak kurallarını öğrenirdi.

Ahiler, şehirlerde, kasabalarda ya da mahallelerde, o bölgenin zengin ve etkili ahisince yaptırılmış bulunan ahi zaviyelerinde her akşam top­lanırlardı. Burada sık sık, esnaf ve sanatkârlar topluca akşam yemekleri yerlerdi. Hele, zaviyeye yabancı yerlerden bir konuk gelirse bu şölenler daha görkemli olurdu. Bunun için gündüzden, görevli kişiler her esnaftan, akşam yenilecek yemek için para toplarlar, bununla, gerekli et, sebze ve tatlı malzemesi alınır ve bunlar akşam, bu işleri bilen ahilerce pişirilirdi.

ahilerde, ahilerin ilk ahi olma törenlerinde, kalfanın usta oluşu törenlerinde olduğu gibi, kuşak (şed yada önlük) kuşatma işlemi vardı. Özellikle yüksek rütbeli yö­neticiler, dahası hükümdarlar ahi olurlarken, dönemin büyük ahi bil­ginlerinin elinden şed (kuşak) kuşanarak ahi unvanı alırlardı.

Ahilere zaviyelerde, her gece ayrı bir konuda olmak üzere her ko­nunun uzmanları tarafından meslek ahlakı, genel ahlak ve terbiye ku­ralları, din bilgileri anlatılırdı. Öte yandan, haftanın belli bir gününde ata binmek, kılıç, kalkan, ok ve mızrak gibi silahların kullanılması için as­kerlik bilgileri verilirdi. Bu işler, özellikle Anadolu Selçukluları döne­minde ve Osmanlıların devlet kuruluşlarının ilk sıralarında çok önemli idi.

Ahilere, ahi babalarınca yaptırılmış olan zaviyelere gitmeye baş­layışlarının ilk günlerinde şu ana ilkeler öğretilirdi:

Ahi olan kişinin üç şeyi hep açık, başka üç şeyi de hep kapalı ol­malıdır.

Açık olması gerekenler:

1- Ahinin eli açık olacak: Yoksullara, düşkünlere yardım etmek için.
2- Kapısı açık olacak: Konuk olmak ya da ondan bir şey istemeye ge­lenler için.
3- Sofrası açık olacak: Yoksullara, düşkünlere, konuklara yemek ye­dirmek, açları doyurmak için.

Kapalı olacaklar da üçtür:

1- Gözü bağlı olmalı: Kimsenin ayıbını görmemek, kimseye kötü gözle bakmamak için.
2- Beli bağlı olmalı: Kimsenin ırzına, namusuna, haysiyet ve onuruna kötülük etmemek için.
3- Dili bağlı olmalı: Kimseye kötü söylememek, kimse hakkında iftira etmemek, münafıklık, koğuculuk yapmamak için.

Ahiler, kız çocuklarına da şu öğütleri verirlerdi: 1- İşine, 2- Aşına ve 3- Eşine özen göster.
Bu öğütten amaç, evinin işlerine, temizliğine, pi­şirdiği yemeklere ve eşinin gözünün dışarıda olmaması için ona iyi mu­amele etmesini benimsetmektir.

Büyük Türk ekonomisti, sanat ustası Nasırüddin Ahi Evren Mahmud B. Ahmed, ahlâk, konukseverlik, yardımseverlik ve sanatın karışımı olan ahiliği örgütleyerek onu, o denli saygın bir duruma getirmişti ki dönemin emirleri, hükümdarları bile bu kuruma üye olmayı onur saymışlardır. Ör­neğin Osmanlı hükümdarı Orhan Gazi ve oğlu birinci Murad Hüdavendigar ahi idiler.

Ahlakî ve insanî bilgileri ve eğitimi ahi zaviyelerinde alan ahinin kesin olarak bir meslek ya da sanatı olurdu yani, ahiliğe ancak, esnaf, sanatkâr ya da meslek sahipleri katılabilirlerdi.

Atölyede, tezgâhta sanat eğitimi, ahi zaviyelerinde kültür ve genel bilgi alarak çifte bir eğitim gören Türk Esnafı ve Sanatkârı, hem ara­larında güçlü bir dayanışma ve yardımlaşma kurmuş, hem de yerli Bizans sanatkârlarıyla yarışabilecek bir sanat ve meslek yeteneğine kavuşmuş oluyorlardı.

Onların, her grup sanatkâr ve meslek sahibi için ayrı olmak üzere, be­desten, arasta ya da uzun çarşı denen, kalın duvarlarla çevrili görkemli ya­pılar içindeki yan yana dizilmiş dükkânlarda sanat ya da mesleklerini be­cerili ve yetenekli olarak gururla sürdürüyorlardı.

Ahiler, aralarında kurdukları güçlü ve etkili bir otokontrol ile de stan­dart, sağlam ve ucuz mal satarak, her dinden ve milletten kişilere, güvenli ortamda ürünlerini satarak işlerini yürütüyorlardı.

Ahilerin ahlak dışı saydığı, ahiyi ahilikten çıkaran şeyler şunlardı:

1- İçki İçmek, 2- Zina İşleymek, 3- Münafıklık, dedikodu ve iftira etmek, 4-Gururlanmak, kibirlenmek, 5- Merhametsizlik, 6- Kıskanmak, 7- Kin Bes­lemek 8- Sözünde durmamak, 9- Yalan söylemek, 10- Emanete hıyanet etmek, 11- Kişinin ayıbını örtmemek, bu ayıbı yüzüne vurmak, 12- Cimrilik, eli sıkılık, 13- Adam öldürmek...

Bunlar bugünkü toplumumuzda da kişiyi değersiz kılan, kötü görülen şeylerdir.

AHİLİĞE KATILMA TÖRENİ

Bir kişi, ahi olmadan önce, sanat, ticaret ya da bir meslek sahibi ki­şidir. Bu uğraşılardan hiç birinde çalışmayan kişi ahi olamaz.

Ahiliğe girecek kişi aynı zamanda, fütüvvetnamelerde yazılı olan, ah­laklı yaşam kurallarından en az 124 ünü bilmek, benimsemek, günlük ya­şamında bunları uygulamak zorundadır. Adab-ı muaşeret denen toplum yaşam kuralları (edepleri)nin en yüksek derecesi 740 kural bilmektir.

Bir ahi gencinin zaviyeye alınması şöyle olurdu. Ahiliğin dokuz ba­samağından biri olan nakiplik basamağındaki kişi, bir eline tuz alıp, top­luluğun ortasında duran suya salar. Bunun üzerine öteki nakipler kapıyı açarlar, geçmiş erkân erlerini birer birer anıp dua ederler ve salâvat getirirler, en sonunda zaviyeye alınacak yiğidi gösterirler. Bundan sonra, bir sıra törenle o genci toplulukları arasına almış olurlardı.

Öğretmen ahi, öğretmesi için yanına verilen gence, namaz, oruç gibi İslam koşullarını (şartlarını) öğretir, ahi ahlak kurallarını kapsayan fütüvvetnamelerin belirttiği insanlık yöntemlerini de pratik olarak bel­letirlerdi. Fütüvvetnamelerdeki bu ahlak kuralları genellikle cumartesi günleri öğretilirdi. O zamanlar tatil günleri, perşembe öğleden sonra baş­layıp cuma günü akşamına dek sürdüğünden, cumartesi günü tatil gün­lerinden pazartesi gibidir.

Ahilere silah kullanma, ata binme, ok, kılıç, kalkan kullanma gibi as­kerlik bilgisi, bunları iyi bilen ve kimi koşullan üzerlerinde taşıyan ki­şilerce verilirdi. Bu dersleri verecek kişide şu deneyimler aranırdı:

1- Ahi görmek, 2- Şeyh görmek, 3- Bir adayı eğitip yetiştirmiş olmak.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu Türklerine sanat, ticaret ve ekonomi alanlarında aşağı yukarı altıyüzelli yıl yön verip, ışık tutmuş olan ahilik, örgüt olarak, kendi kural ve kurullarıyla, Üçüncü Sultan Ahmet dönemine dek (saltanatı: 1703–1730) sürdü. Adı geçen bu Osmanlı sultanı döneminde 1727 yılında "gedik" denen bir düzen uygulanmaya başlandı. Gedik sözcüğü Türkçedir, tekel ve imtiyaz (ayrıcalık) anlamına gelir ki, sahiplerinin işleyeceği işi, başkalarının işleyememesi koşuluyla hükümetçe verilen beratın ya da senedin içinde yazılı olan hakların kul­lanılmasıdır. Gediğin tekelci biçimi daha önce de vardı ama uygulama yeri başkaydı. 1727 yılında esnafın sayısı "ustalık" adıyla sınırlandırılmış ise de sonraları "gedik" adını almıştır.

Bu tür esnaflık ve sanatkârlık 1860 yılına dek sürdü. Ruslarla yapmış olduğumuz Kırım Savaşı´nın ardından, Osmanlı Sultanı Birinci Abdülmecit (saltanatı: 1839-186l)´in 1856 da yayınladığı "Islahat Fermanı" ile Osmanlı İmparatorluğunun bütün uyruklarının, her türlü sanat, ticaret ve meslekleri özgürce yapabilmeleri kabul edilince, 1860 yılında bütün gedik beratları sona ermiş oldu.

1860 yılına dek, bir sanat ve ticaretle kaç kişi uğraşır ve içinde ça­lışılan dükkân, mağaza, atölye vb. ne kadar yer varsa, bir zorunluluk ol­madıkça, eskisinden çok ya da eksik olmaması yolundaki tekelci kuralı, esnafça ve hükümetçe korunduğundan, bir kişi, çıraklıktan, kalfalıktan ye­tişip de boş olan ya da zorunlu gereklilik dolayısıyla yeniden açılan ve us­talık basamağına çıkmadıkça yani gedik sahibi olmadıkça dükkân açıp sa­natını ya da ticaretini yürütemezdi. Bu işleri, ancak ellerinde imtiyaz fermanı (Padişahça verilmiş gedik beratı) olanlar yapabilirlerdi.

Bu fermanlar, esnafın sayılarının artırılıp eksiltilmemesi ve mal sa­hiplerinin kira yerlerinin eski kiralarını artıramaması, gediği ol­mayanlarına veya kalfalarına verilmesi, dışarıdan esnaflığa yabancı bir kimse alınmayıp esnafların çıraklıktan, kalfalıktan yetiştirilmesi hü­kümlerini kapsardı.

 

AHİ BİRLİKLERİNDE ORGANİZASYON VE GÖREVLER

 

BİRLİK GÖREVLİSİ

GÜNÜMÜZDE KARŞILIĞI

GÖREV TANIMI

Ahi Baba (Kethüda)

Yönetim Kurulu Başkanı

Birlik üyelerinin ürettikleri mamüllerin müşterek olarak belirlenen   fiyatlarının hükümete bildirilmesi, birliğin orta sandığına ait gelirleri,   vergi ve aidatlarının hesaplarını denetlemek, şed kuşatma törenini düzenlemek   ve devlet ile birlik üyeleri arasında arabuluculuk görevi yapmak...

Yiğit Başı

Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Terfi etmesi veya dükkan açması teklif edilen birinin denetimini   sağlamak, onayını vermek ve ahi baba ya yardımcı olmak...

Ustabaşı ve İşçibaşı

Kalite Güvence ve Üretim Sorumlusu

Birlik üyesi işyerlerinde üretilen mamüllerin sağlamlığını, zerafetini,   fiyatını denetlerdi. standart dışı üretilen bozuk ve niteliksiz malların   imhası ve zarara uğrayan tüketicinin zararının karşılanması...

Hakem Heyeti (Ehl-i Sınai veya Ehl-i Hibre)

Tüketici Hakları Koruma;Müşteri Şikayet Masası; Yönetim Kurulu   Üyeleri

Birlik üyeleri arasında doğabilecek geçimsizlikleri tatlıya bağlar,   tüketici ile üretici arasında çıkan anlaşmazlıklarda, hakem heyeti görevini   yapardı. esnafın bariz bir hatası olursa yiğitbaşına havale ederlerdi...

Yolatası

UstaÖğretici

Ustalık yolunda yetişen kalfaların iş dışı   eğitiminden sorumlu kıdemli ustalardı.

Usta

Usta

Ustalık mertebesine ulaşan kişi 740 usul ve   kaideyi kademe kademe öğrenirdi. usta olabilmek için belli bir olgunlukta   olunması gerekiyordu. ustalık için çoğu zaman 40 lı yaşlar bekleniyordu.

Kalfa

Kalfa

Yamaklık ve çıraklık süresince 124 usul ve   erkan öğrenen ve yaklaşık 1001 gün işbaşı eğitimi alan öğrenci kalfa   olabiliyordu.

Çırak

Çırak

Yamaklık ve çıraklık süresince 124 usul ve   erkan öğrenen öğrenci idi.

Yamak

Aday Çırak

Çırak öğreneceği sanat koluna adım atmadan   kabiliyeti doğrultusunda mesleğe yönlendirilmekteydi ve öğrencilikteki ilk   adımı yamaklıktır.

 

AHİLERDEN İNSANLIK VE MESLEK AHLAKI DERSİ ALINABİLİR

Ahi kurumu ve örgütü ortadan kalkalı, 1860´dan bu yana uzun bir süre geçtiği halde, o kurumun neler yaptığı, nasıl işlediği üzerinde duruşumu­zun amacı, bu kurumu bugün yeniden diriltmek değildir. Bu hem ola­naksız hem de gereksizdir; ama onlardan bugünün sanat ve meslek sahip­lerinin alacakları çok önemli dersler vardır. O bize has ata yadigârı mü­kemmel kuruluş ahlak ile sanatı öyle özümlemiştir ki, yüzyıllar boyu fiyatlar, ücretler değişmeden sürmüştür. Dürüstlük, yardımseverlik, acıma duygusu köylere dek yayılmış, genellikle köylerde, bir ölçüde de kasaba­larda az bozularak gelmiştir.

Onların meslek ahlakını, hakseverliğini kendimiz için izlenecek yol bilirsek, bizler de öteki uluslardan saygı görür, kalp huzuru duyar, uzun süre güven içinde yaşayabiliriz. Fırsat düşkünü, vurguncu, haksız kazanç yolu­nu tutan kısa bir süre için çok para kazanabilir ama bu kazancının hayrını görmez, onu rahat rahat yiyemez, hep fakirin ilenci onu vicdanen rahatsız eder. Yabancıların güvenini de sarstığından ekonomimize de zarar verir.

 

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 19.02.2013 - Güncelleme: 19.02.2024 15:10 - Görüntülenme: 4078
  Beğen | 1  kişi beğendi